Black Mirror Üzerine... Başlangıç...

9m²'lik bir odada uyanıyorsunuz, her tarafınızda ekran var. Sizi çizgi bir horoz uyandırıyor, bir de avatarınız var. Hayatınız bir oyun gibi, bisiklet çevirerek para biriktiriyorsunuz, paranızla otomatlardan yapay üretilmiş yiyecekler, avatarınıza yeni sanal aksesuarlar ya da hayatınızı zenginleştirecek (!) aplikasyonlar alabiliyorsunuz.

Ancak nihai hedef, Hot Shot'ta boy göstermek... Bizdeki Yetenek Sizsiniz!'in aynısı, sadece jurileri daha bir dürüst(!), seyirciler yerinde de yarattığınız avatarlarınız oturuyor....


Dedim ya hayatınız bir oyun gibi, ama çok boktan bir oyun. Saçmasapan zamanlarda reklamlar çıkıyor ve kapatmak için para ödemeniz gerekiyor. Hot Shot'ın tanıtımını ise izlememe gibi bir lüksünüz yok, alkışları, çığlıkları, daha iyi bir hayat vaatlerini (!) izlemek zorundasınız.

Bir gün bir kızdan hoşlanıyorsunuz, gülüşü çok güzel bir kızdan. Daha sonra sesinin de güzel olduğunu öğreniyorsunuz ve onu Hot Shot'ta boy göstermesi için teşvik edip Hot Shot'a katılabilmesi için gereken 15 milyon baloncuk değerindeki bileti de hediye ediyorsunuz.

Kesinlikle o güzel kız, o güzel sesiyle Hot Shot'ta boy göstermeli... Hak ediyor çünkü bunu... Tabii farkında değilsiniz, yüzyılın bokunu yediğinizi...

Hoşlandığınız, belki de aşık olduğunuz kız çıkıyor, şarkısını söylüyor... Jüri beğeniyor, avatarlar beğeniyor... Salon yıkılıyor, büyüleyici bir ses, herkes coşmuş... Mutlusunuz, bu harikuladeliğin farkına varılmasını sağlamışsınız, gururlusunuz...


Ama bu coşkunun hemen ardından hayatının teklifini (!) alıyor o güzel kız... Kızın fiziğinin, sesinden daha güzel olduğunu, onun rol alacağı porno filmleri her erkeğin izlemek isteyeceğini belirtiyor juri, kadın olan diğer juri de ekliyor, biz kadınlar da izlemek isteriz diye... Sesinle bir yere gelemezsin, ama fiziğinle yıldız olursun diyorlar... Kız iki göz dolması ardından teklifi kabul ediyor...

Kız yıldız oluyor, siz deliriyorsunuz. Geçilemeyen erotik reklamlarda o var karşınızda, deliriyorsunuz ve karar veriyorsunuz. Hot Shot'a çıkacak ve gerçekleri haykıracaksınız...


Azmediyorsunuz, yeniden biriktiriyorsunuz 15 milyon baloncuğu ve katılıyorsunuz Hot Shot'a. Bir kaç saçmasapan hareketten sonra, yanınızda getirdiğiniz cam parçasını boynunuza dayayıp gerçekleri kusmaya başlıyorsunuz. Havada uçuşuyor gerçekler, içinizdeki acıyı, isyanı haykırıyorsunuz. Herkes suspus olmuş sizi dinliyor...

Juri size hak veriyor, yaptığınız işi takdir ediyor ve hayatınızın teklifini (!) yapıyor... Düzenli bir televizyon programının yıldızı olabileceğinizi söylüyor, cam parçası detayını ayrıca sevdiklerini belirtiyorlar, çok ateşli diyorlar.

Ve teklifi kabul ediyorsunuz... Portakal suyu ve daha büyük ekranlar için... Yürüyün be!...


Dün yeni bir diziye başladım, nasıl bulaştığımı bilmiyorum. Sanırım geeky bir şeyler ararken bilinç altımın bir oyununun kurbanı oldum. Kurbanı oldum diyorum, çünkü aklımın bana oyunları yetmiyormuş gibi bu dizi de aklımla oynuyor, halihazırda aramın buz gibi olduğu hayattan daha da soğutuyor...

Adı Black Mirror... Bir Netflix yapımı... Şuan dördüncü sezonunda, ilk sezonu üç bölüm, sezonlar arttıkça her sezon bir bölüm artıyor... Gittiği yere kadar gidecek herhalde...

IMDb tanıtımına bakarak bir şeyler söylemek istemiyorum. Benim iki bölümden gördüğüm, modern dünyanın nimetlerinin bizi nasıl bir bok kuyusuna sokup da kaybolan benliklerimizin yokluğunda çürümeye nasıl terk ettiği üzerine kapkara bir dizi.

"A television anthology series that shows the dark side of life and technology." - IMDb

Üstteki hikayecik de bu dizinin ilk sezonun ikinci bölümünün özeti...
Hiç uyarmadan spoiler (sürpriz bozan)'ın dibine vurduğum için özür diliyorum, geçti artık.


Ama merak etmeyin hiç etmedim diziyi... Çünkü dizi olaylarından ziyade, hissettirdikleri ile rahatsız ediyor sizi... Dizinin bize esas yaşattığı, duygudurum değişimleri üzerine. Toplumun tepkileri ve sonunda her şeyin iyice boktan bir hal alması gayet güzel hissettiriliyor izleyiciye.

İlk bölüm beni çok aşırı etkilemedi ama, hele de ikinci bölüm ile kıyaslandığında hiç etkilemedi. Ama parantez açmak isterim, o Başbakanın yerinde olsam kafama sıkardım, o travmadan bir ömür boyu kurtulamazdım çünkü...

Bana bu yazıyı yazma motivasyonunu veren ise, yazıyı hikayesiyle açtığım ikinci bölüm...
İkinci bölüm olayları olmadığında bile yeterince iç karartıcı bir atmosfere sahip çünkü...

Anlattığım ikinci bölümde içim sıkıldı, bir Oldboy'da sıkılmıştım böyle, bir Das Experiment'te. Ruhumu mengenelerle sıkıştırıyorlar gibi oluyorum, acı çekiyorum içten içe. Bu acıyı, olayların fazlasıyla gerçek ve de gerçek hayatta da yaşanabilir olduğu zamanlarda duyuyorum.


Instagram için geziyor, yiyip içiyor, seviyor, sevişiyoruz, Periscope'ta 'kalpleri kazanmak' için binlerce kişiye özelimizi açıyoruz... Delirmiş gibiyiz... Ne yaptığımızın farkındayız, ne de yaptıklarımızın sonuçlarının... Takipçilerle ve beğenilerle ölçeklenen, coşan, çığrından çıkan bir delirmişliğin tam orta yerindeyiz... Alkışlar bize hayatımızın tekliflerini (!) kabul ettiriyor, ne için var olduğumuzu, kim olduğumuzu unutuyoruz...

Black Mirror işte tüm bunlara çok güzel ayna tutuyor, kara bir ayna...
İzleyin, tavsiye ederim... Ama öyle eğlencelik, çıtır çerez kıvamında değil...

Yapabiliyorsanız düşünerek, kendinizi olayların orta yerine koyarak izleyin...
Düşünemiyorsanız da, boşverin gitsin... Sizden bir cacık olmaz zaten, uğraşmayın...

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi Paylaştığınız İçin Teşekkürler...