Left Behind... Recep İvedik'ten Bile Kötü Bir Film...

Hayatımda izlediğim en kötü, abartmıyorum, gerçekten en kötü film... Recep İvedik'ten bile kötü... Flash TV'nin Gerçek Kesit'i bile daha gerçekçi, Samanyolu TV'nin efektleri bile daha iyidir bu filmden... Film mi dedim, tüm film dünyasına ağır hakaret ettim... Özür dilerim...

Akşam bir şeyler yerken Netflix'i açayım da öyle eğlencelik bir aksiyon filmi izleyeyim dedim. İçinde uçak falan var, aksiyon da varmış, öyle sinemaya gitmelik olmasa da seyirlik olur dedim... Olmazmış... Nicolas Cage'i severim, o oynuyor, o izletir en azından dedim... İzletmiyormuş... Yaklaşık 2 saati saçmasapan bir şeye gömdüm, etkisinden kurtulamadım, bu yazıyı yazıyorum...

Uçaklı film ya, film havalimanında başlıyor. Üniversiteli kızımız, babasının doğum günü için evine geliyor, ama Nicolas Cage, yani pilot baba, uçuş bahane aldatmak şahane diyerek hostesle U2 konserine gidip ardından güzel vakit geçireceği Londra'ya doğru yola çıkıyor.

Kızımız, Tanrı'ya inanmıyor, annesi ise dindar, her şeyde bir hikmet vardır, her şey Tanrı'dandır diyor, kızımız da "Saçma saçma konuşma!" deyip anasına ters çıkıyor. O kadar ki, kızımız yol boyunca bunu kurgulamış. Gelir gelmez havalimanında, elinde İncil ile bekleyen kadına da çıkışıyor, aynı ağızla.

Yavaş yavaş tabii anlıyorsunuz, filmin sonunun nereye bağlanacağını, nasıl bir kuyuya düştüğünüzü...

Ve bir anda insanlar kayboluyor... Gerçek anlamda yok oluyorlar... Öyle durduk yere, pat diye... Geriye elbiseleri katlanmış, takıları özenle çıkarılıp konmuş şekilde kalıyor... İzlerken başta çocuklar yok oldu sadece sanıyorsunuz, ama sonra gidenlerin tek çocuklar olmadığını anlıyorsunuz. Uçakta Müslüman bir abi var, Tanrı'ya yakaralım, dua edelim falan diyor ama o gitmemiş...


Neyse bütün dünyada insanların bir kısmı yok olmuş... Bizim uçağın yardımcı pilotu, Nicholas'ın oynaşacağı hostese "Ay Tatlım kaptanı nasıl ayarttın, bana niye anlatmadın?" diye kıkırdayan diğer hostes falan hepsi yok. Tabii burada kızımızın annesi de, küçük erkek kardeşi de artık yok... Onlar da tabii dindar... Dindar demeyelim, Hıristiyan... Böyle ayrımcı bir Tanrı var filmde...

Filmde olaylar böyle devam ediyor. Nicolas abimiz imana geliyor, kız "Ah Anam sen doğru söylemişsin, ben kıymetini bilememişim." diyerek pişman oluyor. Film baştan aşağı, çok iğrenç bir şekilde Hıristiyanlık propagandası yapıyor. Bununla kalsa sorunum yok, Hıristiyanlık propagandası yapan çok film var, bu da onlardan biri der geçerim.. Ama olur mu öyle? Filme aksiyon katacaklar ya, saçmalıyorlar...

Filmde uçak var demiştim, ah olmasaydı o uçak, izlemek gibi bir hata yapmazdım filmi. Bu uçak havada pilotları yok olmuş başka bir uçakla çarpışmaktan kanat çarpmasıyla kurtuluyor. O iki uçak kanattan da olsa birbirine çarparken nasıl oluyor da sadece yakıt tankı deliniyor anlamak güç, Tanrı'nın işi işte!!! Tabii pilotsuz uçak düşüyor, ama o kadar yolu pilotsuz nasıl gelmiş, o da Tanrı'nın başka işi!!!


Sonra Sully'e selam çakalım demişler, hadi uçağı denize indirelim. Yok olmazmış, çünkü irtifa dümeni bozulmuş, çakılırlarmış. Uçağın yarısı yok olmuş, pilotumuz irtifa dümenimiz yok, uçağın burnunu kaldıramam, suya çakılırız diyor.

Akabinde nereye iniyorlar biliyor musunuz? Caddeye... Caddeye inerken iniş takımlarını kaybediyorlar. Caddeyi de zaten kızı hazırlıyor... Böyle deyince çok anlamsız oldu değil mi? Çok anlamsız çünkü... Kızımız inşaat makinelerini kullanıyor yolu hazırlıyor, sonra da diyor ki "Selektör yapsam görür müsünüz?", Nicolas abimiz "Yok!" diyor. O zaman kızımız varil varil patlayıcıyı hava uçuruyor, görsün diye 😳

Bütün şehirde patlamalar oluyor, düşen uçaklar var, şehir yanıyor. Kızımızın havaya uçurduğu patlayıcıları görüp "Aha oraya ineceğiz!" diyorlar. Deli misiniz, her yer patlıyor, nasıl emin oldunuz onun doğru patlama olduğuna? Gerçi bu saatten sonra ölseniz kaç yazar da, işte izleyici hala biraz mantık arıyor.

Bu arada kızımızla nasıl iletişime geçiyorlar biliyor musunuz? Bunlar da uydu telefonu var, ama işler karışık, çekmiyor. Kızımız Tanrı'ya yakın olmak için köprünün tepesine çıkıyor, kızımızın aklı bu kadar. İki yakarıyor, sonra tam intihar edecek telefonu çalıyor. Sonra da "Baba sen ölmedin demek, öyleyse sana caddeyi hazırlayayım." diye motorsiklete atlıyor ve caddeye gidiyor. Kızımız köprünün tepesindeyken arkada yeşil perde olduğu da fazlasıyla belli...


Neyse uçağımız iniyor, yolcular kurtuluyor, karşı da şehir alev alev yanıyor. İncil'e göre 7 yıllık felaket olacakmış, o nedenle Tanrı sevdiği kullarını yanına almış, bu kafirler kalmış aşağıda... Çok eğlenceli(!) bir Tanrı anlayışı var filmin. "Sevdiklerimi alıyor, posasını atıyorum dünyanın." diyor Tanrı. Aman ne olacak, benimki de laf, 7 günde başka bir tane yaratıverir.

Filmin tek mantıklı noktası sonu oldu... Ya da tutarlı diyelim, filmin saçmalığı ile karşılaştırırsak tutarsız esasında.. Ben sonunda pat diye yok olanlar, pat diye geri gelecekler zannetim. Ama gelmediler... Ve filmin devamı gelirse şaşırmam, çünkü bu daha başlangıç dediler... Hayır, bunu bize yapmayın, lütfen, çok rica ediyorum...

Öyleyse şu saçmasapan film için harcadığım, hiç ettiğim yazımı şu dizelerle noktalıyorum:

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi Paylaştığınız İçin Teşekkürler...