Sanırsınız ki Boğaziçi Üniversitesi başka bir boyutta, öğrencileri ise bambaşka bir boyutta yaşıyor da öğrenciler üniversiteden haberdar olmasına karşın, üniversite öğrencilerinden bihaber. Hangi kaf dağının ardına saklanmışsa bu boyut, ulaşabilene aşk olsun demek istiyorum. Bu erişilmezlik kaç vakittir üzüyor ve hatta kızdırıyor beni, bu sefer de kalemimi bu ulaşılmazlığı anlatmak için kullanacağım.
Dağlar Taşlar Bile Dile Geldi...
İsmail'in ölüm haberi okulda deprem etkisi yarattı, dağlar ile taşlar bile üzüntülerini ifade edebilmek için dile geldi de Boğaziçi'nden bir 'başımız sağolsun' bildirisi geçilmedi, hatta dalga geçer gibi 2 yıl öncenin 'Final Hazırlıkları' albümü paylaşıldı 'Özlediniz mi?' denilerek. Sen bu kadar yok sayarken bizleri, özlemedik özleyemedik hiçbir şeyi. Özlediklerimiz, geçip gidenlerimiz ama senin pek umrunda değil onlar. Gerçi haklısın, dirisine ne faydan dokundu ki, ölüsüne hayrın dokunsun?
Öğrencilerin Boğaziçi Üniversitesi Güney Kapısı'nın önünde kendilerinin en az iki üç katı polisle karşılaşmış, bir kış vakti TOMAdan sıkılan su ile püskürtülmüşken neden görmezden geldin yaşananları? Boğaziçi Üniversitesi'nin açık bir kampüs olduğu, dolayısıyla Güney'i, Kuzey'i ve Hisar'ı bağlayan yolların da kampüsün bir parçası olarak ele alınabileceği herkesin malumu iken polis o öğrencileri her gün en az iki kere yürüdükleri yoldan yürütmedi, hatta üstüne bir de zor kullandı ama senin sesin soluğun çıkmadı. Öğrencilerinin kapının önünde, polis şiddetine uğramasına sessiz kaldın.
En basitinden, 'yaşananları kaygıyla izlediğinizi belirten' bir kınama metni yayınlamak bu kadar mı zordu? Bu sessiz halinizi görünce insan düşünmeden edemiyor; iyi ki bizim üniversitenin ortasından yol geçirmek için bir bayram sabahı baskını düzenlemiyor belediye. Elinizde çikolatalarla 'Hoşgeldiniz kampüsümüze!' demezsiniz elbet (umarım demezsiniz), ama çok da sesiniz çıkacak gibi görünmüyor. Ne mutlu ki, akademisyenlerimiz daha duyarlılar da ara sıra bildiri yayınlıyorlar özgür iradeleriyle.
![]() |
Geçen Yıl Ki Sarıyer Belediyesi Baskını |
Yazdıklarım nedeniyle eleştirenler de oldu, hatta bazı ilgili kişilerle aram hala limoni ama sonunda yöneticilerin dikkatini Kilyos'a çekebildiğim için çok da dert etmiyorum yazının yan etkilerini. Diyorum ya hep, kalemimin kırılmasını göze aldım ben, birileri göze almalı ki görmezden gelenlerin gözlerine sokabilmeli yaşananları.
Geçenlerde Boğaziçi Üniversitesi'nin Facebook sayfasında, LinkedIn sayfasının da açıldığı paylaşıldı. Oysa yeni açılan bir şey yoktu, zaten açıktı. LinkedIn, oldukça aktif bir kullanıcı olduğum için sayfanın yöneticiliğini bana vermişti. Daha hiçbir üniversitenin sayfası yokken, sayfanın içini bir güzel doldurdum ve açılma işlemlerini hızlandırdım. Sayfada şahsi hiçbir gönderi paylaşmadım pek tabii ki, kendimce etik kurallarım var çünkü.
Rahatsız Eden 'Geçmiş Olsun' Mesajı...
Neyse, sayfa benim kontrolümde olduğu için Boğaziçi'nin yapmadığını yapıp Kilyos'a geçmiş olsun mesajı yayınladım gayet formal bir dille. Altında pek çok Boğaziçili bu konudaki üzüntülerini paylaştı, geçmiş olsun dileklerini sundular. Bugün görüyorum ki, sayfadan o mesaj kaldırılmış. Bir geçmiş olsun mesajı yayınlamaya tenezzül etmeyen üniversite, var olanı kaldırmak gibi anlamakta zorluk çektiğim bir duruma da imza atmış. Yazık...
Boğaziçi'nin sosyal medya ekibini de anlamıyorum açıkçası. Bu ekip üniversitenin öğrencilerinden oluşuyor, biliyorum ki içlerinde oldukça değer verdiğim arkadaşlar da var. Var olmasına var da, kendilerinin bu konularda yönetimden bir şey gelmeden paylaşma izinleri yok. Peki sormak istiyorum kendilerine, hiç mi başlarını kaldırıp 'Neden paylaşmıyoruz?' diye sormuyorlar, sosyal medya işi böyle bir şey diyemiyorlar. Bu kadar mı robotlaştılar, ya da robotlaştırıldılar.
Temsil Edilmeyen %34,5...
Geçtiğimiz haftasonu Kadıköy'deki rengarenk mitinge polis müdahale ettiğinde, Boğaziçi Üniversitesi ÖTK'sı alakasız işler peşindeydi. ÖTK'nın da keyfi yerinde, yine anlayamadığım bir biçimde. Nedenini anlayamıyorum, çünkü üniversitenin %34,5'u ÖTK'da temsil edilmiyor ama ÖTK temsilcileri kaptıkları koltukların sarhoşluğundan olsa gerek 'Böyle bir temsil sorunu Boğaziçi Üniversitesi'nde kabul edilebilir bir şey olamaz, gerekirse biz de görevden çekilelim de seçimler yenilensin...' diyemiyor. Anlamaya çalışıyorum, ama başaramıyorum, özür dilerim...
Öğrencilerin Değil, Yönetenlerin Üniversitesi
Boğaziçi Üniversitesi, öğrencilerin değil yönetenlerin üniversitesi. Bu durumu kabul etmek gerekiyor sanırım, yoksa çıldırmak içten bile değil. Kar yağıyor, öğretmen derse gelemediği için ders iptal oluyor ve bu iptal öğrenci dersin kapısına geldiğinde haberdar oluyor. Öğrenci dediğin nedir ki, olmasa da olur zaten. Çok iyi hatırlıyorum, fii tarihindeki bir Ocak ayı Proficiency Sınavı günü inanılmaz kar yağıyordu, son dakikaya kadar erteleme olur mu diye bekledik. Erteleme haberi falan yayınlanmadı, öğrenciler sınav yerine ulaştı, üstüne bir de yarım saat geçti ve 'Niye başlamıyor?' diye sorduk, öğretmenler gelememiş ve sınav ertelenmiş. Boğaziçi hep böyleydi yani, nedense hiç ilerleyemiyoruz, hatta geriliyoruz galiba...
Boğaziçi Üniversitesi özellikle bir konuda çok dertli... Öğrenciler mezun olduktan sonra, üniversiteye yeterince yardım etmiyormuş, üniversite kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalıyormuşmuşmuş. Peki soruyor musun kendine, ben öğrencimin özel olduğunu, ona değer verdiğimi hissetiriyor muyum diye? Klasik Müzik Konserleri'nde en güzel yerleri, akademisyenlerin ile daha fazla para verebilen mezunlarına ayırıyorsun, üniversitende öğrencilerin istisnai durumlar dışında faydalanamadığı Kennedy Lodge gibi yerlerin var, öğrencilerini upuzun yemekhane kuyruklarına mahkum ederken personelinin rahatı için ayrı bir alan açıyorsun.
Peki bu öğrenci neden mezun olunca dönsün ki üniversitesine? Şamar oğlanı etmişsin öğrencini, itip kakıp duruyorsun, yok sayıyor, hatta 'Remedial' oldu diye üniversiteden kovalıyorsun, her dönem ders seçmelerinde üç beş günü öğrencine dar ediyorsun, sonra da diyorsun 'Öğrenciler mezun olup gidiyor, dönüp de arkalarına bile bakmıyorlar.' Bakmazlar tabii, ne aldılar da ne verecekler?
Şimdi diyeceksin ki 'Burası Boğaziçi Üniversitesi, adı bile yeter buranın.' Zaten Tanıtım Ofisi de böyle demiyor mu? Bahsediyor mu madalyonun diğer tarafından? Süslüyor püslüyor üniversiteyi, öyle sunuyor Boğaziçi adaylarına. O öğrenciler gerçeklerle ilk Kilyos'a sürüldüklerinde yüzleşiyorlar, 'Biz Güney'e gelmiştik, bu Kilyos da nereden çıktı?' Bizim burada işler böyle, hele bir öğrenci olmaya gör, sevgilerimizi (!) sunarız sana en güzelinden (!).
Öğrenciler Boğaziçi'ni Kazanarak Geldi, Farkında Mısınız?
Boğaziçi Üniversitesi'nin göz ardı ettiği çok önemli bir husus var, o da bu öğrenciler buraya siz lütfettiniz diye gelmedi. Bileklerinin hakkı ile dereceye girip kazandılar Boğaziçi'ni, bir dolu teklif edilen bursu ellerinin tersi ile itip yerlerini yurtlarını arkalarında bırakıp da geldiler. Bu nedenle, sizin öğrencilere ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapma gibi bir hakkınız yok. Ki o öğrenciler olmasa, üniversite denen şey de olmaz farkına varın artık bunun. Gerçi benim tanık olduğum 10 yılda farkına varamadınız, bundan sonra farkına varacağınız da şüpheli ya işte laf olsun torba dolsun...
![]() |
Öğrenciler Olmadan Ne Tadı Olur, Ne De Adı Olur Boğaziçi'nin... |
Öğrenci Odaklı Yönetim Anlayışı Gerek...
Kabul ediyorum, Boğaziçi Üniversitesi'ni yönetmek kolay bir iş değil ama burada bahsettiklerim o kadar zor şeyler değil. Sadece yönetim anlayışını değiştirmek, öğrencilerin arasına inebilmek, öğrencileri birincil öncelik olarak tanımlamak ve eleştirilerle yüzleşebilmek cesaretine sahip olmak gerekiyor. Öğrenciler iyi niyetinize ve onlar için çabaladığınıza inanırsa, ellerinden gelenin ötesinde destek vereceklerdir üniversiteleri için buna eminim.
Hala bir parça umut var içimde, ama keşke mezun olmadan görebilseydim bir şeylerin değiştiğini...
O kadar zamanda değişmedi bir şeyler, tamam vazgeçtim bu kadar kısa sürede olmasın...
Ama en azından ömrüm bitmeden düşlediğim Boğaziçi'ne kavuşabileyim...
Gerçekten de çok zor değil,
Bizden olmak, bizimle olmak...
Merhaba,
YanıtlaSilÜniversite Öğrenci Temsil Üst Kurulu'nun bir üyesi olarak yazına cevaben düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Yazının bütünü çok farklı konuları ilgilendirdiğinden öncelikle sadece ÖTK'yı eleştirdiğin kısım ile ilgili yazacağım.
Öncelikle "Geçtiğimiz haftasonu Kadıköy'deki rengarenk mitinge polis müdahale ettiğinde, Boğaziçi Üniversitesi ÖTK'sı alakasız işler peşindeydi." diyerek ne demek istedin tam anlayamadım? Yani ÖTK da mı mitinge katılmalıydı ya da mitingi destekleyici propaganda mı yapmalıydı? Bu konuya açıklık getirirsen sevinirim. Bunun yanı sıra ÖTK'nın "olabildiğince" tüm öğrencileri temsil ettiğini ve siyaset-üstü fikirlerle çalıştığını eminim ki sen de biliyorsundur. Kişisel siyasi düşüncelerimizi ÖTK çalışmalarına yansıtmamak elbette kimseyi ayrımcılığa maruz bırakmamanın bir önkoşulu. "..alakasız işler peşindeydi.." diyerek hangi işleri kastettiğine de açıklık getirirsen daha "alakalı" işler yapmak üzere yapıcı atımlar atabiliriz diye düşünüyorum.
"..ÖTK temsilcileri kaptıkları koltukların sarhoşluğundan olsa gerek .." ifadeni anlamak yine mümkün değil. ÖTK da diğer tüm öğrenci oluşumları gibi tamamen gönüllülük esasıyla ilerleyen bir oluşum."kaptığımız" koltukların ne yazık ki bizlere hiç bir getirisi yok. Sanırım ülkenin siyasi gündemine takılıp bu küçük "gönüllü olma" durumunu atladın.
Eğer görevden çekilmem üniversitemizin temsiliyet oranını arttıracaksa kendi adıma bunu tamamen desteklediğimi belirtmek istiyorum, bunun yanı sıra ÖTK'nın gündem maddelerinden en önemlilerinden bir tanesinin de ÖTK'nın bilinirliğinin, tanınırlığının artırılması ve doğal olarak üniversite öğrencilerinin temsiliyet oranlarının artırılması olduğunu bilmeni isterim.
ÖTK olarak okulun tüm kesimlerine yardımcı olmak istiyoruz. Şeffaflık ve ulaşılabilirlik üzerinde yoğun çalışıyoruz. O yüzden bütün eleştirilerinle ilgili olarak bizimle her zaman iletişime geçebilirsin.
Bütün bunların dışında genel olarak özellikle Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili tüm blog yazılarında, tüm sosyal medya hesaplarında sürekli okul ile ilgili yoğun eleştirilerde bulunduğunu gözlemliyorum. Kişisel fikrim okulun oldukça zor bir dönemden geçtiği yönünde olmakla birlikte okulun atamadığı bütün adımlardan okulun sorumlu olmadığını bilmeni isterim. Bu yüzden yazılarını yazarken bence suçlayacağın kişileri/kurumları daha iyi seçmelisin.
İyi Günler Dilerim.
Mert Can
ÖTK, Boğaziçilileri daha çok ilgilendiren çalışmalara destek vermesini gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz haftasonu gerçekleşen ve ÖTK'nın destek verdiği çalışmanın, tam olarak bu yönde olduğuna dair ciddi şüphelerim var. İlgili çalışmanın ne olduğunu bildiğinizi umuyorum, yok bilmiyorsanız orada da bir sorun var demektir.
SilGörevden çekilmekle ilgili olarak, 'Böyle bir temsil sorunu Boğaziçi Üniversitesi'nde kabul edilebilir bir şey olamaz, gerekirse biz de görevden çekilelim de seçimler yenilensin...' cümlesi bence gayet açık. ÖTK ortak karar alıp, temsil edilemeyen %34,5 için bir çare yaratabilirdi. Bu görevden çekilerek ÖTK'yı düşürmekse görevden çekilmek, %30'luk anlamsız bir katılım barajını ortadan kaldırarak %34,5'un temsil edilmesini sağlamaksa barajı kaldırmak şeklinde olabilirdi. Sonuçta demokrasilerde çareler tükenmiyor.
Ülkenin siyasi gündemine takılıp 'gönüllü olma' durumunu atlamış değilim, ancak 'hiçbir getirisi olmadığı' düşüncesine de katılmıyorum. Bu konu üzerine bir önceki dönem ÖTK Başkanı ile yaptığım röportajın, yer sıkıntısı nedeniyle tamamını Dinamik'te yayınlayamadığımız detaylarını gayet iyi hatırlıyorum. ÖTK Temsilcisi olmanın elbette getirileri var, 'gönüllü olma'nın da getirileri vardır, bunu kabul edelim ve kendimize dürüst olalım.
Üniversitenin atamadığı adımların kaynaklarının neler olduğunu ya da olabileceğini gayet iyi biliyorum, bu konuda gereğinden fazla deneyimim var. Ama bu yazıyla birlikte diğer yazılarımda ve sosyal medya hesaplarımda dile getirdiğim eksikliklerin çok büyük bir çoğunluğu, Boğaziçi Üniversitesi tarafından sadece anlayış değiştirilerek aşılabilecek konular. Yine de aşamadıkları konular varsa da, şeffaf bir şekilde bilumum bahaneler ardına sığınmadan öğrenciler ile biz sorgulamadan paylaşmalılar ki, neler olup bittiğinden haberimiz olsun.
Boğaziçi'nin en büyük eksikliklerinden biri de şeffaflık; "Üniversitede yaşayan öğrencilerin bilmesine ne gerek var ki?" diye düşünüyorlar ya da bilgilendirmenin getireceği yüklerden çekiniyorlar olsa gerek. Kuzey'in ortasına bir bina dikiliyor, bunu birileri gidip de "Siz oraya ne yapıyorsunuz?" demeden üniversite açıklama ihtiyacı duymuyor, üniversitenin içinde bir restorasyon çalışması başlıyor, bu konuda ne bilgilendirme yapılıyor ne de sonuçları paylaşılıyor, bir şeyler gerçekleştirilemiyor ve ama nedenleri paylaşılmıyor.
Ayrıca "Anlayacağınız çok doluyum, çünkü kabul edemiyorum bu durumu. Çok sevdiğiniz bir insanın, bile bile kendini harcamasını bir türlü kabullenemezsiniz ya, ben de kabullenemiyorum üniversitemin bu hallerini." diyerek de neden bu kadar yoğun eleştirdiğimi anlatabildiğimi düşünüyorum. Gerçekten kabul edemiyorum bu durumu. Yazının paylaşılma ve beğenilme yoğunluğu ile farklı mecralardan gelen geri dönüşlere baktığımda ise, pek çok öğrenci de benimle büyük oranda hem fikir.