Bir Cenaze Toreni Ve Hareketli Bir Gece

Türkan Saylan 18 Mayıs 2009 Pazartesi 04:45'te hayata gözlerini yumdu. Ve ben bunun haberini okuduğumda cümlelerim boğazımda düğümlendi kaldı, "Bir Dev Daha Göçtü..." dedim ve sustum kaldım.

Son yolculuğunda yanında olmak istedim, eşlik etmek istedim ona tıpkı 14 Nisan ve 29 Mayıs'ta olduğu gibi. Ama günleri karıştırdım, ben töreni 20 Mayıs'ta zannederken 19 Mayıs'ta olduğunu öğrendim. Ne Lütfü Kırdar'da anısına düzenlenen özel törene katılabildim ne de Teşvikiye Camii'sindeki namazına. Bu törenlere katılamamanın üzüntüsü, cenaze kortejini Şişli'de görmemle birlikte "Haydi daha bitmedi!..." dedirtti bana. Henüz cenaze Zincirlikuyu Mezarlığı'na ulaşmamıştı ve ben bu mezarlığa yürüyerek 40 dakika mesafedeydim.

Kararı verip giyinmeye başladığımda 19.00'du.
14 Nisan'da ve 29 Mayıs'ta dalgalandırdığım bayraklarımı,
Üşümemek için yeleğimi aldım yanıma.
Öğlen yemeğini yememiştim, açtım.

Otobüse binmedim;
Ak Merkez ve Levent'teki trafik beni geciktirebilirdi.
Yürüyecektim, ama yetişemeyebilirdim.
O nedenle koşmaya başladım.
Açtım, gücüm yoktu ama koştum.

Levent Durağı'na gelirken düştüm.
Sağ elim kanlar içinde kaldı,
Ama durup temizleyemezdim,
Geç kalabilirdim...

Koşmaya devam ettim,
Alt geçitten geçerken bayraklarımı çıkardım,
Kanlı elimle tuttum, kan rengi bayrağım kan oldu.
Önemsemedim, koşmaya devam ettim.

Zincirlikuyu Mezarlığı'na ulaştığımda 19:15'ti,
Evet, tam 15 dakikada koşmuştum tüm mesafeyi.
Ama yakalamıştım korteji.
Geliyordu karşıdan "O Dev..."

Cenaze aracındaki son fotoğrafını çektim telefonumla,
Dedim ki kendime,
"Prof.Dr.Engin Arık'tı bir önce çektiğin fotoğraf,
Şimdi de Prof.Dr.Türkan Saylan'ı fotoğrafladın..."
Garip bir histi, ama huzurluydum...

Cenazenin hemen ardından mezarlığa giriş yaptım.
Dinlemeye fırsatım olmamıştı ama yorgun değildim.
Binler, yüzbinler almıştı tüm yorgunluğumu.
Tek başıma da değildim,
Yüzbinlerle birlikteydim...

Kabri başında İmam Efendi dedi ki:
"Allah sevdiği kullarını meleklere söylermiş,
Melekler de gelip insanlara bu sevginin varlığını hissettirlermiş."
İşte Türkan Saylan'ın cenazesinde tek yürek olan yüzbinler,
Allah'ın sevdiği kulunu seven yüzbinlerdi...

Seni Seviyoruz Türkan Saylan,
Ve Seni Hiç Unutmayacağız...
Devleri Unutmak Ne Mümkün!...

Büyük bir huzurla cenazeden ayrıldım, yurdumun yolunu tuttum. Yaralarımdan  hala biraz biraz kan sızıyordu,  yorgundum, açtım. Ama mutluydum. Bu mutluluğumu Sev'g'ilim ile paylaşmak istedim. Elimi cebime attım, yoktu. Cep telefonumun yerinde yeller esiyordu. Düşürmüş olmalıydım, başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Elimdeki tek cep telefonum, 2005'ten beri kullandığım emektar yoktu.

Geri döndüm, mezarlığa tekrar giriş yaptım. Öncesinde sadece önünden geçip gittiğim, her geçişimde "Her Canlı Ölümü Tadacaktır..." ifadesine garip garip baktığım mezarlığa evim gibi girip çıkmak garipsetti beni. Dönüş yolumda, kararan havada telefonumu aradım. En son kullandığım yeri iyice bir kolaçan ettim ama ne yaptımsa bulamadım. İçimden diyordum ki "Hayır, bu cenazeye katıldığım için hata yapmış olamam..."

Polise sordum, "Savcılığa başvur!" dedi. Ankesörlü telefondan Sev'g'ilim'i aradım, "Mezarlığın danışmasına sor, kesin böyle durumlar için bir birimleri vardır.". Her zaman ki gibi haklı çıktı. Güvenlik adımı, bana ulaşabilecekleri bir adet telefon numarasını, cep telefonunun modelini not ettiler ve "Bulduğumuzda sizi arayacağız!" dediler. Bulunacağına pek ihtimal vermemekle birlikte, biraz ümitlendim. Sev'g'ilim'i arayıp içinde bulunan faturalı hattımı geçici olarak kapattırmasını söyledim ve yurduma doğru yürümeye başladım.

Okuluma varmadan önceki son dönemeçteki ankesörlü telefondan Sev'g'ilim'i aradım ve inanamadığım haberi aldım "Cep telefonun bulunmuş, haber verdiler...". Saat 21:50 idi, hemen otobüse binip Zincirlikuyu Mezarlığı'na geri döndüm. Güvenlik cep telefonumu verdiğimde çocuklar gibi sevindim, nüfus cüzdanımın fotokopisini çektiler ve kayıp telefonunun teslim edildiğine dair bir tutanak imzalattılar. Ancak tam bu noktada belirtmek isterim ki, oradaki tüm güvenlik görevlileri çok iyi insanlardı, güleryüzlülerdi ve inanılmaz sıcaktılar. Teşekkürler hepinize, hep böyle kalın lütfen, hayatta hala insan olarak kalabilenlerin olduğunu görmek ümit verici...

Odama döndüğümde 22:45'ti. Huzurlu, hareketli, biraz kanlı canlı bir gün geçirmiştim.
Karnımı doyurup mışıl mışıl uyudum...

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi Paylaştığınız İçin Teşekkürler...